
Merkez Hakem Kurulu’nun başına “sabit ve peşin fikirlerle oturan” bir kişinin başarılı olamayacağı belli idi!..
“Birleştirici, kucaklayıcı ve kazanıcı” olacağına “hizipçi, bölücü ve tasfiyeci” olan ve bunu göreve geldiği günden beri ortaya koyan bir kişinin başında olduğu MHK’nın başarılı olamayacağı belli idi!..
Adeta “intikam alır gibi”, ortaya hiçbir gerekçe koymadan “Onu istemiyorum, buna hakemlik yaptırmam, ötekinin yüzüne bakmam” tavırlarıyla işe girişen bir kişinin, Merkez Hakem Kurulu’nu ve Türk hakem camiasını ne hâle getireceği belli idi!..
“Tasfiye ettiği” ama “İyi insanlardır” dediği hakemlerin “neden” sorularına cevap bile veremeyen, dahası “onların dertlerini anlatmak için geldikleri” seminerde, “onlar salona girerken, salonun öteki kapısından telaşla çıkacak kadar medeni cesaretsizlik örneği veren” bir kişinin, kurulunu da, kendisini ve kurulunu göreve getiren Federasyonu ve Başkanı’nı da, hakemleri de, hakem camiasını da “savunamayacağı” ve tam tabiri ile “cascavlak ortada bırakacağı” belli idi!..
Hakem seçim ve tayinlerindeki “isabetsizlik, dikkatsizlik, peşin fikirlilik, inatçılık, ısrarcılık” beraberinde “büyük hakem hataları ile saha içi adalet krizini de getirirken”, sorumluluğu ve suçu “kendisinden ve komitesinden başka herkeste bulan” bir kişinin, “bu yükün altından kalkamayacağı” belli idi!..
“Başarısızlık ibresi hızla yükseldikçe”, öz eleştiri yapacağına, uyarıları ve eleştirileri dikkate alacağına, talimatlarda değişiklik üstüne değişiklik yaparak “hakem tiranlığı kurma yönünde” adımlar atan, talimatlara koyduğu hakka, hukuka, yasalara ve insan haklarına aykırı maddelerin arkasına sığınarak, iş yapmaya çabalayan bir kişinin, sonunda hızla zirveden aşağıya yuvarlanmaya başlayacağı belli idi!..
“Gözlemcileri de avucuna alarak”, uygulamacılığı da, denetçiliği de, yargıçlığı da, hem de “kararlarına itiraz edilemeyecek” şekilde “kendisinde toplayıp”, itirazlara, uyarılara metelik vermeyerek, “Ben bildiğimi okurum” diyen, diyebilen bir yöneticinin, “bu hâllere düşeceği” ve “Onun arkasında durmak gayretinde olanları da düşüreceği” belli idi!..
“Dürüst” diye göklere çıkarılan bir kişinin, “dürüstlüğünün tartılacağı” olaylarda, hep “sütre gerisine saklanarak durumu idare etmeye çalışmasının” sonucunda, bıraktım hakemleri ve federasyonu, “kendisini ve komitesini bile savunamayacağı” belli idi!..
Kendine de, komitesine de, tasfiye ettiği ve de tuttuğu, tutunduğu bütün hakemlere de, federasyona da, “Ona kefilim ve arkasındayım” diyen Federasyon Başkanı’na da yazık etti!..
Gerçek ortadaki , “bir değil bin çuval inciri berbat etti!..”
İlâhi adalete inanırım; “işlemesi gerektiğine” de inanırım; zira “dünyevi adalet zaman zaman işlemiyor, işlese bile geç işliyor”; hele hele “bizim” ülkemizde!..
“Hiçbir gerekçe ortaya koymadan”, dahası “Sizlere bir daha hakemlik yaptırmam, bunun için talimatları bile değiştirerek, klâsman ve liste oyunlarına girerek her şeyi yaparım” uygulamasıyla toplumun ortasına bıraktığı, “onurlarını, kişiliklerini, toplum içindeki yerlerini, insan olarak haklarını, çoluk çocuk, dost arkadaş sahibi olduklarını” hiç düşünmediği ve “şaibeli damgası yemelerine sebep olduğu” hakemlerin âhı tuttu, Oğuz Sarvan’ı!..
Hâlâ “istifa” gibi “onurlu bir adımın olduğunu” göremiyor; çok yazık!..
Öcal ULUÇ - Türkiye
0 yorum:
Yorum Gönder
Bu kısımda, haber ile ilgili yorum/öneri ve görüşlerinizi serbestçe ifade edebilirsiniz. Verilen yorumlar, yayınlanmadan önce yönetici tarafından kontrol edilmekte ve genel ahlak kurallarına uymayan, etik bulunmayan yorumlar yayınlanmamaktadır. YAPILAN YORUMLAR, yorumu yapan kişi ve kişileri bağlayıcıdır, sitemiz ile ilgisi yoktur.